Haber Tarihi
Dec 29,2025 17:33
Yapay zeka, gayrimenkul sektörünün tüm değer zincirlerinde hızla yaygınlaşıyor
“PwC ve Urban Land Institute (ULI) tarafından yayımlanan “Gayrimenkulde Gelişen Trendler 2026” araştırması, sektörün pazarlama, kiralama, varlık yönetimi gibi tüm değer zincirlerinde yapay zekanın hızla yaygınlaşarak kullanıldığını ortaya koydu”
- Deglobalizasyon
endişeleri son iki yılda iki kattan fazla artarak %70’e yükseldi.
- Uluslararası siyasi
istikrarsızlık ve küresel çatışmalar, sektör liderlerinin en büyük risk
algısı olmaya devam ediyor.
- Londra, Madrid ve Paris,
Avrupa’da yatırım ve geliştirme açısından en cazip şehirler arasında ilk
sıralardaki yerlerini koruyor.
- Yapay zekâ; pazarlama,
kiralama, varlık ve operasyon yönetimi dahil olmak üzere gayrimenkulün tüm
değer zincirinde hızla yaygınlaşıyor.
- Veri merkezleri,
lojistik, öğrenci yurtları ve yeni enerji altyapıları gibi niş segmentler
yatırımcı ilgisini çekiyor.
- ESG ve karbonsuzlaşma
gündemi uzun vadeli önemini korurken, kısa vadeli ekonomik baskılar daha
dengeli bir yaklaşımı beraberinde getiriyor.
PwC ve Urban Land Institute (ULI) iş birliğiyle hazırlanan “Gayrimenkulde
Gelişen Trendler 2026 (Emerging Trends in Real Estate® Europe 2026)”
araştırması yayımlandı. Araştırma, Avrupa gayrimenkul sektöründe faaliyet
gösteren liderlerin, devam eden jeopolitik ve ekonomik belirsizlikler nedeniyle
geçen yılki ihtiyatlı iyimserlikten daha pragmatik ve temkinli bir yaklaşıma
yöneldiğini ortaya koyuyor.
Araştırmaya göre; küresel ölçekte artan siyasi istikrarsızlık, savaşların
tırmanması, deglobalizasyon eğilimleri ve Avrupa’nın ekonomik büyüme görünümüne
ilişkin soru işaretleri, sektörün önümüzdeki dönemdeki ana gündem maddeleri
arasında yer alıyor. Buna karşın, sektör liderleri gayrimenkulün uzun vadeli
dönüşüm potansiyeline olan inançlarını koruyor.
PwC Türkiye Gayrimenkul Sektörü Lideri Umurcan Gago, araştırma
sonuçlarına ilişkin şu değerlendirmede bulundu: “Gayrimenkul sektörü, son
yılların en karmaşık küresel ortamında faaliyet gösteriyor. Jeopolitik
belirsizlikler, deglobalizasyon eğilimleri ve finansmana erişim koşulları,
sektörü daha temkinli ama aynı zamanda daha gerçekçi bir noktaya taşıyor. PwC
‘nin gayrimenkul sektörü raporu Emerging Trends in Real Estate 2026
araştırması, sektörün kısa vadeli baskılara rağmen uzun vadeli değer yaratma
potansiyeline ve dönüşüm gücüne olan inancını koruduğunu açıkça ortaya
koyuyor.”
Deglobalizasyon ve jeopolitik riskler öne çıkıyor
Araştırma bulguları, deglobalizasyonun etkilerine yönelik endişelerin son
iki yılda iki kattan fazla artarak yüzde 70’e ulaştığını gösteriyor.
Katılımcıların yüzde 90’ı uluslararası siyasi istikrarsızlığı, yüzde 86’sı
küresel çatışmaların tırmanmasını ve yüzde 77’si Avrupa’nın ekonomik büyüme
görünümünü en önemli risk başlıkları arasında sıralıyor.
Kırılgan ekonomik toparlanma, düzensiz kiracı talebi, inşaat maliyetleri ve
kaynak bulunabilirliği ile düzenleyici belirsizlikler, Avrupa genelinde iş
dünyası güvenini sınırlamaya devam ediyor. Buna rağmen, 2026 yılı sonuna kadar
kârlılıkta iyileşme bekleyenlerin oranı yüzde 50’ye yükselmiş durumda.
Sermaye akışında borç finansmanı öne çıkıyor
Yüksek faiz ortamının etkisini sürdürdüğü bir dönemde, gayrimenkul
yatırımları altyapı ve tahvil gibi diğer varlık sınıflarıyla rekabet ediyor.
Araştırma, özellikle çekirdek (core) gayrimenkul yatırımlarında alıcı-satıcı
fiyat beklentileri arasındaki farkın kapanmaya başladığını, ancak sermaye
akışının daha çok borç finansmanı yönünde şekillendiğini ortaya koyuyor.
Özkaynak tarafında ise özel sermaye fonları, yüksek gelirli bireyler ile Avrupa
ve ABD merkezli aile ofisleri gibi daha girişimci ve geleneksel olmayan
yatırımcı profillerinin öne çıktığı görülüyor.
Avrupa’da en cazip şehirler: Londra, Madrid, Paris
Araştırma kapsamında, yatırım ve geliştirme açısından Avrupa’nın en cazip
şehirleri sıralamasında Londra, Madrid, Paris ve Berlin üst sıralardaki
yerlerini koruyor. Bu şehirler aynı zamanda son bir yılda işlem hacimleri
açısından da öne çıkıyor. Amsterdam beşinci sıraya yükselirken, Milano yedinci
sıradaki konumunu koruyor; Barselona ise yeniden ilk 10’a giriyor.
Yatırımcıların tercihlerinde; piyasa büyüklüğü, likidite, hukuki altyapı ve
uzun vadeli büyüme potansiyeli belirleyici olmaya devam ediyor. Konut,
lojistik, veri merkezleri, öğrenci yurtları ve yeni enerji altyapıları gibi
operasyonel ve niş segmentler, geleneksel ofis yatırımlarına kıyasla daha fazla
ilgi görüyor.
Yapay zekâ gayrimenkulün değer zincirini dönüştürüyor
Araştırma, yapay zekânın gayrimenkul sektöründe hızla yaygınlaştığını ortaya
koyuyor. Katılımcıların yüzde 75’i halihazırda yapay zeka veya makine öğrenmesi
tabanlı çözümler kullanıyor. Önümüzdeki 18 ay içinde yapay zekânın; pazarlama
ve kiralama, mülk yönetimi, planlama ve tasarım, varlık ve operasyon yönetimi
gibi alanlarda yaygın biçimde kullanılmasının beklendiği belirtiliyor. Bununla
birlikte, siber güvenlik, operasyonel kesintiler, itibar kaybı ve düzenleyici
uyum riskleri, özellikle Avrupa Birliği’ndeki şirketler açısından önemli endişe
başlıkları arasında yer alıyor.
ESG gündeminde yeniden dengeleme
Araştırma, gayrimenkul sektöründe karbonsuzlaşma ve sürdürülebilirliğin uzun
vadede önemini koruduğunu, ancak kısa vadeli ekonomik baskıların ESG gündeminin
ele alınış biçiminde değişime yol açtığını gösteriyor. Katılımcıların yüzde
85’i ESG’yi hâlâ önemli bir unsur olarak görse de önümüzdeki beş yılda ESG’yi
stratejik kararların ana itici gücü olarak değerlendirenlerin oranı geçen yıla
kıyasla düşüş gösteriyor. Sektör oyuncularının, sürdürülebilirlik yatırımlarını
daha net bir şekilde değer yaratımı ve yatırım performansı ile ilişkilendirme
ihtiyacı ön plana çıkıyor.
Avrupa’nın rekabet gücünde gayrimenkulün rolü
“Gayrimenkulde Gelişen Trendler 2026” araştırması, gayrimenkulün yalnızca
pasif bir varlık sınıfı değil; enerji dönüşümü, dijitalleşme, yapay zekâ ve
kentsel dönüşüm süreçlerinde stratejik bir altyapı unsuru olarak Avrupa’nın
rekabet gücüne katkı sağlayabileceğine dikkat çekiyor.